12 Eylül Milli Güvenlik Konseyi düzenlemesi olan; kişi hak ve özgürlüklerini hiçe sayan kılık-kıyafet yönetmeliğine karşı başlattığımız sivil itaatsizlik eylemimize diğer sendikaların yanı sıra Eğitim-Sen ve Eğitim-İş üyelerinden de yoğun bir katılım söz konusudur.
Kamu çalışanlarının ense tıraşı, bıyığı, favori uzunluğu, tırnak ve ayakkabı topuk boyu ile ilgilenen, giydiği kazağın boynu ve pantolonun kumaşına kadar sınırlamalar içeren, kadın kamu çalışanlarına başı açık olmayı dayatan yönüyle de temel hak ve özgürlükleri hiçe sayan çağdışı yönetmeliği yok saymaya ve kaldırılana kadar fiilen hükümsüz kılmaya kararlıyız.
Devlet mekanizmasının insan bedenindeki hükümranlığının en uç örneklerini taşıyan darbe bakiyesi yönetmeliği koruma ve kollama görevini, 28 Şubat’ın ‘Batı Çalışma Grubu’na özenen Eğitim-İş’in merkez yönetiminin üstlenmesi bizi şaşırtmamıştır. Özgürlük için toplanan 12 milyon 300 bin imzayı görmezden gelen, 18 Mart itibarıyla başlattığımız sivil itaatsizlik eylemimizin ise sadece üyelerimiz ve destek veren sendikaların üyelerince değil, kendi tabanlarınca da uygulanması karşısında küplere binen Eğitim-İş merkez yönetimi; kuru gürültüleri ile yetinmeyerek bir de “eyleme katılanlar yönetmeliğe aykırı davranıp suç işliyorlar” türünden 81 il valiliğine yazı yazmıştır. Yasaların yönetmeliklerden daha üst norm olduğunu çok iyi bilen Eğitim-İş’in gönderdiği yazıda şapka kanunu uygulanmıyor diye eklemeyi unuttuğunu kendilerine hatırlatmak isterim.
“Eğitim-Sen’in kısa süre önce uyguladığı ‘eşofmanlı sivil itaatsizlik’ eylemi ile verdiği mesajı iyi okuyan Eğitim-Bir-Sen, Memur-Sen” diyerek Eğitim-Sen tabanına mesaj yollayıp sizin üst yönetiminizin aklı işte bu kadar basıyor diye kendi akıllarının daha üstün olduğunu söylemeye çalışan Eğitim-İş merkez yöneticilerinin boşuna böbürlendiklerini söylemem lazım. Öğrencilere verilen özgürlüğü boğmak için tepki olarak eşofmanla işe gitme kararı alanlarla öğrencilere bile verilen hakları neden eğitim çalışanlarından esirgiyorsunuz diyenleri aynı potaya sokmaya çalışanlara akıllı muamelesi yapmamızı beklemesinler. Yaptıkları açıklamayla kendilerine göre haklı gerekçeler ürettiklerini sanabilirler. İtirazlarını temellendirmeye çalıştıkları gerekçelere göz atıldığında, II. Dünya Savaşı öncesi Avrupa ile Mao Zedong’un Çin’inde kaldıkları görülüyor. Takılıp kaldıkları dönemden bugüne insan hakları temelli üzerinde uzlaşılan ortak bildirilerden ve Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalardan habersiz oldukları anlaşılıyor. Yıllardır ezberlediklerini aktardıkları derin analizleri(!) aslında tam bir çelişkiler yumağıdır.
“Din ve inanç özgürlüğünün garantisi laik devlet, düşmanı ise teokratik devlettir” ifadesiyle “İslam teokratiktir ve diğer inançların özgürlüğünün düşmanıdır” demeye çalışıyorlar. İslam coğrafyasında farklı din ve inançların hem ifade hem de yaşam hakkı olduğundan habersiz olmaları İnkılâp Tarihi kitaplarının dışına taşamadıklarını gösteriyor.
Dinin ve hukukun bağlayıcı kurallarıyla devletin tabilerinin özeline sarkmasının engellendiği, kişi hak ve hürriyetlerinin devletin şerrinden uzak tutularak korunduğu bir medeniyetten habersiz olanlar; Fransız İhtilâli sonrası kurulan laikçi devletin kilisenin yerine geçip zoraki “pozitivist kurtuluş” ile devlet gücüyle asimilasyon yapılmasını örnek alarak Türkiye’de laiklik sopasıyla yaptıklarının yetmediğini söylemeye çalışıyorlar. Üstüne üstlük valiliklere yazarak sıkıyönetim komutanı edasıyla bir de talimat vermeye çalışıyorlar.
Tepeden inmeci laikliği 12 Eylül ve 28 Şubat’ta yapılan toplum mühendislikleri ile sentezleyip, İngiliz Başbakanı David Lloyd George’un halk kendisi için iyi olanı bilemez demeye getirip ‘medenileşinceye kadar güdülmelidir’ teziyle tepeden bakan zihniyet, “Sünni” ve “Alevi” jargonu üzerinden güvensizlik inşa ederek laikçi jakobenizme sosyal taban bulma telaşını da açığa vuruyor. Cami, cemevi ve sanat merkezlerini bombalayıp, ‘Alevi dedesi öldürerek’ kaos çıkartıp, siyasal mevzi elde etme anlayışına ne kadar yakın oldukları görülenlerin her defasında ‘Alevi-Sünni’ kelimeleri ile fitne diline sarılmaları ise tek kelimeyle tükenmişliklerinin resmidir.
Sadakat yemini ettikleri devrim kanunlarına uymayıp, şapka takmayarak samimiyetsizliklerini ortaya koyanların; devletin bir dine göre yönetilmesi ile devletin vatandaşlarının dinlerini gözeterek yönetilmesi arasındaki farkı anlamalarını beklemiyoruz. Devletin, azınlığın inançlarını rahat yaşaması için tedbir almasını laikliğe uygun ama çoğunluğun inançlarını yaşaması için tedbir almasını laikliğe aykırı buluyorlar. Kendi inanç ve düşüncelerinin tanınmasında mutlak özgürlük isterken, başkalarının özgürlük taleplerine üzgünlüklerini gizlemiyorlar. Üzgün kalsalar o da iyi. Kendi düşüncelerini laiklik kisvesi altında devletin güç kullanarak on yıllarca yaptığı gibi dayatmasını ve bunda da ısrarcı olmasını istiyorlar.
‘Sivil itaatsizliğe katılım çok düşük kaldı’ diye cümle kurarken bir taraftan da jurnalciliğe soyunuyorlar. Ucube yönetmeliğe uymayanları, adeta parmak sallayıp tehdit ediyorlar. Bunu yapmaya hakkınız yok, diyerek yasal olabilen ama asla meşruiyeti olmayan düzenlemeleri hatırlatıyorlar. Beyler, yasal düzenlemeler devlet tiranlaşsın diye yapılmaz. Anayasalar ve yasaların yapılmasındaki temel zihniyet; devletin hükümranlığını daha da büyütmek değil, bireyi devletin keyfi uygulamalarından korumaktır.
Burada zikredilmesi gereken başka bir evrensel gerçeği de hatırlatalım. Bilindiği üzere, anayasa ve yasaların yetmediğinden hareketle devletlerin altına imza attığı insan merkezli ortak bildiri ve belgeler vardır. Ülkemizde Anayasa ve yasada olmayan, ara rejim döneminde ihdas edilerek başörtüsü yasağına da kılık oluşturan, doğal hukuk ve ülkemizin de taraf olduğu uluslararası ortak metinlerin üzerinde olmayan bir yönetmelikten söz ediyoruz. Topu topu darbe dönemi ürünü bir yönetmelik… Allah’ın kanunu falan değil.
Her defasında özgürlük kelimesini dillerine pelesenk eden bu kesim maalesef, 12 Eylül Milli Güvenlik Konseyi’nin dayatmalarına fetva arayarak komik duruma düştüklerinin farkında bile değiller. Biliyorum eski alışkanlıklarını bir türlü terk etmeyecek bunlar.
Unutmayalım ki, milletin devleti değil, devletin milleti olsun ısrarı dipçikle ancak bu kadar sürer. Sadakat yeminiyle bağlı olunan kutsal devlet anlayışı, bu sendika yöneticilerinin idrak sularını pıhtılaştırmış ama onlar hala kendilerinde bir sorun görmüyor ve inadına sağlıklı olduklarını düşünüyorlar. Ben de ciddiye alıp bu kadar yazı yazıyorum. Eylemimize candan destek veren ve bağlı bulunduğu sendikasını neden özgürlüklere karşıyız diye sorgulayıp yönetimin kendilerini temsil etmediğini düşünen sendikalı arkadaşlara/üyelere teşekkür ediyor, merkez yöneticilerine sesleniyorum. Biliyorum suç bende ama sorun kesinlikle sizlerde. Ben kendimi boşa yormuyor ve Eğitim-İş’in merkez yöneticilerine acil şifalar diliyorum.
Ali YALÇIN
Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Siyonizmin sponsorları da bedelini ödeyecek
Zorluklar dayanışmayla aşılır, sorunlar örgütlenerek çözülür
Örgütlü gücümüzle tarih yazıyor, yetkimizle kazanım üretiyoruz
Eğitim sisteminin ihtiyacı tamir mi, imar mı?
Salgın sürecinde bir fedakârlık örneği: Eğitim çalışanları
Hakkımızdan azına razı olmadık, olmayız
Pagan kültürden medet uman çağdaşlık
Kamu görevlisi devletin yükü değil, gücüdür
Yeni ufuklardan yeni umutlara
Paradigmalar sarmalında kadın ve emek
Denetim, kadavraya otopsi değil, hayata koruyucu hekimlik yapmaktır
Fedakârlıklarımızın ham maddesi ideallerimizdir
"Eğitim kovayı doldurmak değil, ateşi tutuşturmaktır"
Seçimimiz daha ideal bir eğitim düzeni içindir
Şiddet eğitimi tehdit ve tahdit ediyor
Yanlışı göstermek doğruyu görenlerin hakkıdır
Bir istiklal ve istikbal meselesi olarak öğretmenlik mesleği
Bugün için umut gelecek için müjdeyiz
Sıralama ve yerleştirme baskısı altındaki ortaöğretime yerleştirme serüvenimiz
Niceliğimizin büyüklüğünü niteliğimizin gücüyle besliyoruz
Yabancı dil öğretimi için önce öğretmen
Cefayla açılan yolu vefayla yürüyoruz
Özel öğretimin hâli ve sorunlarının halli
Tarihin öznesi olmak için paradigmayı değiştirmeliyiz
Millî Eğitim millî eğilime uymalıdır
Hikmet sırrına erebilen üstün zekâlı çocukları tanıma ve yetiştirme davamız
Büyük Türkiye hedefine inanmış 402 bin üyeyle yeni anayasa yolculuğu başlatıyoruz
Muhaciri olduğumuz dünyanın Ensarı olmak
"Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın..."
Öncü medeniyet davasında imam hatip okullarının önemi ve sorumluluğu
Hep birlikte hareketleneceğiz, bereketlenerek büyümeye devam edeceğiz
Şimdi, herkesin kazandığı toplu sözleşmeyi anlatma vakti
Kültür elçisi olarak misafir öğrenciler
'İnsanlığın son adası'nda mesuliyetimiz
Denetimin unvan, imkân ve yetki sorunu
Hayatı Hakk'a uydurmak için bismillah...
Hayatı Durdurmak Kimlerin İşine Yarar?
KYK Artık Sorunların Altını Değil Üstünü Çizmeli
Öğretmenler Neden 'Ek Dersi' Değil de 'Ek İşi' Tercih Ediyorlar?
Dünü Kuşanıp Yarını Kuşatacaklar Buluştu
Yüreği, Kavgası, Sevdası ve Kalemi Güzel Adam
Ya Cumhurbaşkanı Öğretmen Olsaydı!
'Akademik Zam' Yeni Hükümetin Önceliği Olmalıdır
Aynı Sorun Aynı Hata Aynı Tartışma
FATİH Projesi Mesleki Eğitimi Uçurabilir mi?
İmkânsız Diye Bir Şey Yoktur
İHH'ya Hasım Olanlar İsrail'e Hısım Olanlardır
Milli Eğitimin Çağı Dönüştürecek Projesi
YÖK, Teknik Öğretmenleri Duymalıdır
Şafak Pavey'in Merhameti Değil, Rosa Parks'ın Başarısı
Sendikacılığın Öğretmeni Erol Battal
Öğretmenler Zimmetle Karşı Karşıya!
Sayın Bakanım, Bürokratların Öğretmene Neden Zulmediyor?
MEB Hukuk Müşavirliği Başörtüye Serbestliği Hazmedemedi mi?
Onlar Çaresizliklerinden, Biz İse İnsanlığımızdan Utandık
Kılık Kıyafet Özgürlüğü Eyleminde Dik Duranlar ve Dibe Vuranlar
MEB “Unutan iyileşir” Politikasını Bırakmalı
Milli Eğitim 100 Temel Eseri, Ertuğrul Günay İse Kendini Gözden Geçirsin
Sıddık Ertaş’ın Rosa Parks Duruşunu Kutluyorum
Devletin Sadık Kulları ‘Çiçek Olun’…
Statükonun Mankurtlaşmış Kibirli Bekçilerine
Vali Öğretmenleri Anladı Darısı Hükümete
Çığlıklar Feryada Dönüştü Çözüm: İl Emri
Eğitim-Bir-Sen Neleri Yapmadı?
‘Kamusal Alan’ Koca Bir Yalan!
Bakan Felaket Tellallarını Ters Köşeye Yatırdı
Bakan’ın İçi Burkulmuş, Biz ise Çileden Çıktık
Öğretmenler Bu Kez Himmet Değil Buğday İstiyor
Herkesi Eğitim Müfettişi Olmaya Davet Ediyorum
Bazı Eğitim Müfettişleri İstiklal Mahkemelerine Rahmet Okutuyor!
Özel Harekât Okullara Kaydırılsın (!)
Yalan Namertlerin Cesaretidir
Fişleyen Rektörü ve Dışlanan Doçenti Anlayabilmek…
Kurban Olarak Daha Kaç Okul Müdürü Lazım?
Şeflere “Ötanazi” Uygulanıyor
BT Öğretmenlerinin Sorunları Çözülebilir mi?
Sözleşmeli Yolluğunda Yanlışlar Zinciri!
Zorluklar dayanışmayla aşılır, sorunlar örgütlenerek çözülür
Kazanımlarımızın niteliği
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
Zirvede olmak, mücadelede kararlı, istikrarlı olmaktır
Anayasa Mahkemesi’ne niçin gittiler
Eğitim yönetiminin öncelikli gündemi eğitimcilerin sorunlarını çözmek olmalıdır
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ