8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların haklarını aramak, çalıştıkları işin karşılığı ücreti alabilmek ve doğum izni talepleriyle başlattıkları mücadelenin yıldönümüdür. Bu mücadelenin 1857 yılında başladığını dikkate aldığımızda aradan geçen sürede fazla bir ilerlemenin olmadığı açıktır.
Günümüzde kadınların uğradıkları eşitsizlik ve ayrımcılık halen devam etmekte, kadınların talepleri sürekli gündemdeki yerini korumaktadır. Her 8 Mart’ta, kadınların sorunları ve bu sorunların çözümüne yönelik talep ve önerileri kadın-erkek toplumun her kesimi tarafından dillendirilmekte ama köklü çözümler getirilmemektedir.
Kadınlar, birbirlerinin sorunlarına karşı duyarsızlaştırılmakla birlikte hemcinslerine karşı mücadele eder hale getirilmişlerdir. Kılık-kıyafet ayrımcılığının kamu eliyle körüklenmesi yüzünden kadınların önemli bir kesimi ötekileştirilmiş, eğitim-öğretim ve çalışma hayatı başta olmak üzere, çoğunlukla sosyal hayattan da dışlanmışlardır. Yıllarca üniversite kapılarında yaşanan dramlar görmezden gelinmiş, kılık-kıyafet ayrımcılığıyla dışlamalar sürmüş, özgürlük talepleri duymazdan gelinmiştir. Çalışma ve toplumsal hayata katılımdaki eşitsizlik devam ederken, “Haydi Kızlar Okula” kampanyaları ise bir ironi gibi durmuştur.
Halkın seçtiği başörtülü milletvekili Merve Kavakçı’ya TBMM İç Tüzüğü gerekçe gösterilerek had bildirilmesi de sindirilmenin en uç örneği olarak tarihe geçmiştir. Bu durum, hakkını arayan kadınlara öğrenilmiş çaresizlik örneği olarak sunulurken, kılık-kıyafeti gerekçe gösterilerek mesleklerinde atılan, eğitimleri yarıda kalan, yaşamları zehir edilen kadınların ödediği bedel yeterli görülmemişçesine kadınlara uygulanan ayrımcılık maalesef hâlâ sürmektedir.
1930’da ‘seçme’, 1934’te ‘seçilme’ hakkı tanınan kadına günümüzde ne giyeceğini seçme hakkı verilmemekte, toplum mühendisliği devam etmekte, ders kitapları dâhil hayatın her alanında kadınlara rol modeller dayatılmaktadır. Yıl 2013 ve kamusal alan yalanıyla meşrulaştırılmaya çalışılan keyfi dayatmalar ne yazık ki hâlâ sürmekte; başörtüsü, kadınların önemli bir kısmını mahrum etmenin simgesel aracı olarak kullanılmaya devam edilmektedir.
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa Referandumu’nda kadınlara pozitif ayrımcılık hakkı tanındığı halde, kamuda çalışma hayatında kadınlar arası ayrımcılığın sürüyor olması kabul edilemez. Temel hak ve özgürlüklerini kullanamayan başörtülü kadınlara erkek kontenjanından insan muamelesinin yapıldığı ülkemizde, Eğitim-Bir-Sen olarak 8 Mart’ın tüm ayrımcılıkların ve ötekileştirmelerin bittiği tarih olmasını istiyoruz.
Memur-Sen Konfederasyonu olarak “Kamuda Kılık ve Kıyafet Özgürlüğü İçin 10 Milyon İmza” kampanyası kapsamında topladığımız 12 milyon 300 bin imzanın kişi hak ve özgürlüklerinin iadesi için ortaya konulan en güçlü talep olduğunu haykırıyor, anayasal meşruiyeti olmayan 1982 model darbe dönemi kılık-kıyafet yönetmeliğinin kaldırılarak, kadınların çalışma hayatından dışlanmasının önüne geçilmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.
Hükümete çağrımız, 8 Mart tarihini yıllardır ötekileştirilmiş ve örselenmiş kadınlar için bir milat yapmalarıdır. Aksi takdirde kamu çalışanları olarak bu konudaki kararlılığımızı devam ettireceğimizi ve 18 Mart’ta işyerlerine sivil kıyafetle giderek, çağdışı yasağı yok sayıp yönetmeliği işlevsiz kılacağımızı bir kez daha deklare ediyoruz.
Eğitim-Bir-Sen olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla aşağıdaki hususlara dikkat çekiyor ve taleplerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz:
-Kadının cinsel ve ticari bir meta olarak kullanılmasının önüne geçilmesi için yasal tedbirler alınmalı, televizyonlarda kadını değersizleştiren müstehcen sahnelerin en az sigara içme sahneleri kadar insanlığı tehdit ettiği bilinmelidir.
-Çalışan annelerin çocukları için çalışma yerlerinde mutlaka kreşler açılmalıdır.
-Kadınları kategorize eden anlayışı meşrulaştıran, yasal metin haline getirilmiş bütün düzenlemeler iptal edilerek, Meclis İç Tüzüğü dahil, kadınların çalışma ve sosyal hayatta önlerine konulan bariyerler kaldırılmalıdır.
-Şiddet gören kadınların korunmasına yönelik atılan adımlar yenileriyle güçlendirilmeli, can emniyeti sağlanmalıdır.
-Kayıt dışı istihdamın önemli bir bölümünü oluşturan kadınların iş güvencesine yönelik çalışmalar hızlandırılmalı, bu yöndeki yasaların uygulanması için de titizlik gösterilmelidir.
-Kadınların çalışma hayatında doğum izni, süt izni gibi haklarını kullanmaları konusundaki engellemelerin önüne geçilmelidir.
-Kadınların yetersiz olan ücretli izin süreleri artırılmalıdır.
-Eş durumundan tayinleri yapılmayan bin 518 öğretmenin mağduriyeti giderilerek aile bütünlükleri sağlanmalıdır.
-Antidemokratik süreçlerde inancı, kimliği ve kişiliği nedeniyle mahrum edilen ve bedel ödetilen bütün kadın ve kızların hakları iade edilmelidir.
-Ders kitapları dahil, bütün materyallerde insanlara empoze edilmeye çalışılan kadın rol modellerin ayrımcılığı körükleyen unsurlar olduğu bilinciyle hareket edilmelidir.
Bu duygu ve düşüncelerle, bütün kadınlarımızın gününü kutluyor; savaşın hüküm sürdüğü ülkelerdeki kadın ve çocukların yaşadıkları dramların son bulmasını, şiddetten uzak, engellerden arınmış, kadınların hayatın her alanında hak ettiği şekilde temsil edilmesini temenni ediyoruz.